"Kenterleri Seyrederken" 1962 Sezai Solelli.


KENTERLERİ SEYREDERKEN

İkinci dünya savaşından yeni çıkmıştık. O sıralarda da gene bir sinema mecmuasında yazı yazıyordum. Zamanının tanınmış komedyeni Jack Benny tarafından oynanan "Charley'in halası" adlı filmin konusu beni çok ilgilendirmişti. Eser güzel bir komedi idi ve bizim sahnelerimizde büyük iş yapabilirdi. Piyesi derhal İngiltere'den getirterek bir arkadaşım vasıtasıyla şehir tiyatrosunun o zamanki kodamanlarından birine gönderttim. Aldığım cevap şu oldu :
"Bu eserin filmi bugünlerde buraya gelecek. Seyirci bizim oynayışımız ile Jack Benny gibi meşhur bir aktörün oynayışı arasında bir mukayese yaparsa bu her halde pek bizim lehimizde olmaz. Eğer elinizde filme çekilmemiş bir piyes varsa..."
Ben o zaman bu cevabı makul bulmuş eseri kütüphanemin bir kenarına atmıştım. Vakaa yıllarca sonra Küçük sahne bu komediyi "Teyzesi" adıyla sahneye koydu ve oldukça büyük başarı sağladı. Neyse, biz gene mevzumuza dönelim.
Birkaç yıl sonra idi. Olivia de Havilland ile Montgomery Clift'in oynadıkları bir film görmüştüm. Film her bakımdan pek güzeldi. Kısa bir zaman sonra bu eserin "Miras" adıyla Ankara'da sahneye konduğunu duyunca tahmin edersiniz ki büyük bir merak ve şüphe içinde tiyatroya koştum. Olivia'nın rolünü Yıldız Kenter, o zamanki adıyla Yıldız Akçan oynuyordu. Aradan yıllar geçtiği halde hala gözümün önündedir. Filmin geniş makyaj, ışık, yer imkanları yanında sahnenin imkansızlık daracıklığı içinde Yıldız, Olivia'yı aratmayacak kadar inandırıcı ve başarılı idi.
Bir zaman sonra onu İstanbul'da bir film çevirmek üzere ikna ettiler. Yaz tatilinde kalktı geldi. Atlas film şirketi hesabına Cahit Irgat'la birlikte "Vatan için"i çevirdi. Aradan yıllar geçmesine ve o zamandan beri beyaz perde birçok kıymetli elemanlar kazanmasına rağmen, Yıldız Kenter'in o bir tek filmiyle ortaya koyduğu perde artistliği hala hoş bir hatıra olarak hafızamdadır. Ama Karaca tiyatroda, Kent oyuncularının geçenlerde sahneye koydukları "Büyük sebastiyanlar"ı görünce onun sadece sahnede kaldığına ben şahsen memnun oldum. Kardeşi Müşfik Kenter ile birlikte yarattıkları iki yaşlı hokkabaz tipi için şöyle oynadılar, böyle oynadılar diye fikir yürütmeyi fazla buluyorum. Yalnız Kenterler için Karaca tiyatro sahnesine bir asalet havası getirdiler demeden geçemeyeceğim. Zihnimizde anladığımız Türkçeye tercüme etmeye lüzum kalmadan rahat rahat seyrettiğimiz bir temsilde, arada sırada rol icabı sarf edilen kaba tabirler kulağı tırmalamıyor. Müşfik'in uzun zaman sahnede pantolonsuz dolaşması bile gözü rahatsız etmiyor, o efendice sanat havası içinde eriyip gidiyordu. Halbuki 3-4 yıl önce aynı sahnede aynı açık saçık kelimeler söylenir, aynı soyunup giyinme numaraları yapılırken tiyatro derhal salaş tuluat kumpanyaları havasına bürünmüştü.
Bu eserinde filmi olsun çok isterdim. Miras'ta olduğu gibi emin ki bu seferde Kenterler'i seyrederken aynı mukayeseyi yaşayarak, göğsüm iftiharla kabararak yapacaktım. Kıyaslamaya imkan vermeden boş meydanda seneler senesi at oynatmanın pek zor olmadığını şimdi daha iyi anlıyor, hakiki sanatında mukayeseden çekinmediğini açıkça görüyoruz... Sezai Solelli 1962 Ses Dergisi.