HAREM'DE BİR FACİA İkinci Abdülhamit'in kızı Şadiye Sultan anlatıyor : Harem'e bir İtalyan nakkaşı getirilmişti. Dairelerden birinin tavanındaki nakışların tamiri istenmişti. Her halde klasik İtalyan operalarındaki Osmanlı haremine ait muhayyel vakalar ile zihni ve hayali dolu görünen bu yakışıklı delikanlı, harem ağalarının istisnai muamelesinden ve yaptığı yaptığı işe atfedilen ehemmiyetten, en nihayet o devrin saray nezninde büyük bir itibarı olan İtalyan sanatkarlarına gösterilmesi adet olan sempatiden faydalanarak Harem'de serbest dolaşmaya ve istediği kızla hiç yadırganmadan konuşmaya başlamıştı. Bu adam bozuk Türkçesi ile konuşurken muhataplarına gülerek ve çok kuvvetli bakışlarla bakardı. Siyah gözleri vardı. Zayıf avurtlarına kadar uzanan sakal başları, uzun saçları gerçekten ona bir artist edası veriyordu. Çalıştığı tavanı çok güzel süsledi. Biz sık sık gider yaptığı şeyleri zevkle seyreder, her gün olan gelişmeleri takip ederdik. Ayrıca kızlar içleri ne zaman sıkılsa birbirlerine "Haydi, tavanı görmeye gidelim !" derlerdi. Bir gün şiddetli bir yağmur yağdı. Gizli gizli damdan sızan sular boyaları henüz kurumamış bu ince ve zarif resimleri harap etti. Bu sefer köşkün çatısı iyice tamir ettirildi. Tavan aynı nakkaş eliyle tekrar ve eskisinden daha güzel bir şekilde onarıldı. Dairenin diğer duvar ve tavanları yeksenak ve bir elden çıkmış fakat zamanla solgunlaşmış tezyinatı içinde bu tamir edilen tavanın yeni ve taze renklerle yapılmış nakışları, kalemkarın kullandığı daha orijinal motifler salonun üzerine gerilmiş şaheser bir yağlı boya tablo hissini veriyordu. İçeri giren herkesin gözleri birden bu tablonun cazibesiyle tavana kalkıyor ve bir müddet orada takılı kalıyordu. Bir gece telaşla yataklarımızdan fırladık. Bir genç kızın "Yetişin ! İmdat !" diye feryatları etrafı çınlatıyordu. Sesin geldiği yer bizim bitişiğimizdeki köşkün külhanı idi. Demir merdivenlerden çıkılıp kütüklerin atıldığı menfezden içeri bakıldı, alevler arasında kalan bir kızın çığlıklar kopararak yandığı görüldü. Hemen sular taşındı ve döküldü. Güçlükle külhan söndürüldü. Kömür haline gelen ceset dışarı çıkarıldı. Bu zavallı kızın, tavanı tamir edilen köşkün kızlarından Nigah-ı naz olduğu anlaşıldı. NİGAH-I NAZ'IN HAZİN SONU Nigah-ı naz benimle aynı yaşlardaydı, yanımızda bulunurdu ve kendisiyle çok eğlenirdik. Yeşil gözlü güzel bir kızdı. Çok güzel keman çalardı. Saraya çocukken alınmış ve terbiye edilerek büyütülmüştü. Harem bir matem havasına büründü, herkes elemli bakışlarıyla bu ölümün sebebini birbirine sormaktaydı. Babamda hemen hadise ile alakadar olmuştu. Gece yatağından kalkarak kızın kurtarılması için emirler vermiş ve dışarıdan doktor çağırtmıştı. Ertesi günde mabeynci Ragıp Paşayı tahkikata memur etmişti. Birçok kimse sorguya çekildi. Nihayet gizemli perde, kızın yaşlı kalfasının göz yaşları içinde ve hıçkıra hıçkıra verdiği ifadeden anlaşıldı. Kız kendi evinde tavanı tamir eden İtalyan artisti delikanlıyla gizli bir aşk macerasına sürüklenmişti. Harem ağalarının nezaretinden kurtulup, gizli gizli mektuplaşmaya muvaffak olmuştu. Her gün beraber olduğumuz halde biz böyle gizli aşıkane münasebetlere ait ne kız, nede erkek tarafında bir şey sezmiştik. İşi yalnız ihtiyar ve mutaassıp kalfa fark etmiş, onları adım adım takip etmişti. Saray geleneklerine göre böyle bir hadisenin çok utandırıcı bir iş olduğunu bilen kalfa son gün kızı bir kenara çekmiş ve eğer tutumunu değiştirmez, yaptıklarında devam ederse onu iple merdiven başına bağlayıp sevdiği İtalyan delikanlısına bağlı bir esir gibi teşhir edeceğini söyleyerek tehdit etmişti. Kız kabahatinin herkes tarafından duyulduğunu zannederek hayatına kıymayı kararlaştırmış; kendini köşkünün hamamına ait külhana sevgilisinin süslediği tavanlı salondan geçerek atmıştı. İtalyan ise o anda ortadan kaybolmuş ve bir daha görülmemişti. Hadisenin iç yüzü anlaşıldıktan sonra babam bu olaya çok üzülmüştü. Kederini günlerce gizlemeye çalışmış; kızı tehdit eden kalfayı çok ağır şekilde tekdir etmiş, kızı tembih için onun izzeti nefsini yaralamadan niçin başka çareler aramadığını sormuştu. Hadiseden sarayda en fazla babam üzülmüştü. Çünkü onunda ilk evladı olan çok sevdiği bir kızı bir kaza sonucu yanmış ve kendisini kurtarmak mümkün olmamıştı...1973 Hayat Dergisi. |