ABDAL-I RUM 14. yüzyılda Anadolu'da sayıları hızlıca artan ve tarihi kaynaklara göre Abdalan-ı Rum diye anılan zümre Sünni geleneğin dışında Alevilere yakın bir hüviyet taşımaktaydılar bunların arasından Kaygusuz Abdal gibi abdal lakabını taşıyan bir çok değerli şair yetişmiştir . Kaygusuz Abdal yakın zamanlara kadar Bektaşiler arasında okunan bir manzumesinde Rum Abdallarından şöyle bahsediyor. Urum Abdalları gelür dost deyü deyü eğnimize aba hırka post deyü hastaları gelür derman isteyü sağlar gelir pirim Abdal Musaya Vahidi adlı bir müellif 1522 yılında bitirdiği Hace i cihan ve Netice i can (Cihanın hocası ve ruhun akıbeti) adlı kitabında Süleymaniye Halet efendi kütüphanesinde yazma bir nüshası bulunmaktadır) Rum Abdallarını uzun uzun anlatır buna göre Rum Abdalları sırtlarında yalnız bir tennure ve daima yalın ayak başı açık gezerler bellerinde yün örgü bir kuşak omuzlarında Ebu Müslim nacağı denilen bir nacak ellerinde baba şüca çomağı denilen bir çomak ile dolaşırlardı. Kuşaklarında tahtadan gayet büyük ve saplarına aşık kemiği asılı bir sarı kaşık ve bir keşkül vardı vücutlarında çeşitli dövmeler bulunurdu. Tef, kudüm, boynuz gibi musiki aletleri çalarak dolaşırlardı. Esrar yer içerler, saçlarını sakallarını bıyıklarını keserlerdi. Anadolu'da Abdalların topluca bulundukları yer Seyitgazi tekkesi idi. Şeriat hükümlerine önem vermeyen dergahın vakfından geçinen bu serseri dervişler gençleri de kendilerine uydururlardı. Kanuni Sultan Süleyman İran seferinden döndükten sonra Seyit Gazi dergahını bu dervişlerden temizlemiştir. |